2 Ağustos 2012 Perşembe

Sevgisizlik

Kim söylemişti hatırlamıyorum ama cidden de öyleymiş " dünya da en zor şey bir insanı tanımak"  şu sıralar kendimi bile yeniden keşfettiğim şu günlerde nasıl başka bir insanın beni tanımasını işte beklentilerim doğrultusunda davranmasını falan bekleyebilirim ki.
Sevgilisizliğin, çevremde ki sevgisizliğin yani, beni bu denli etkileyeci olduğunu tahmin edemezdim. 


Çetin Altan güzel ifade etmiş :

Sevgisizlik dedi ki:

- En yıkıcı olan benim. Buz çölleri içindeki dondurucu yalnızlıkla ezerim insanları. Benim çöreklendiğim yerlerde, evler soğuk, odalar soğuk, yataklar soğuk, sabahlar soğuk, akşamlar soğuktur. Kimsesizlikle yalnızlığın dipsiz kuyularında, küçük bir şefkat ışığı bekleyerek kırpışıp duran gözler, aradıklarını hiç bir zaman bulamadan, benim geçit vermeyen karanlıklarım içinde sönüp giderler.

En yıkıcı olan benim. Sevgi dışı bıraktıklarımı, sevişenlerin başbaşalığındaki mutluluk siluetleriyle hançerlerim. Ağırlığım öyle bir çöker ki yalnızlarla kimsesizlerin bağrına, nereye giderlerse gitsinler, ne gecelerinde, ne de gündüzlerinde benden kurtulamazlar. Ne meyhaneler yeter benden kurtulmaya, ne yabancı otellerin barları, ne gemi kamaraları, ne uçak koltukları...

Bir kere sevgisizliğe mahkum ettim mi insanı, her sevmeye kalktığını başkalarına verir de, yaşamını hıçkırıkların mezbahasında kıyma kıyma ederim.
Hiç bir şey benim kadar kahredici değildir.

17 Temmuz 2012 Salı

Almancı

Yaklaşık 1 senedir ailemden uzak, yaşadığım toplumdan farklı bir kültürün içinde tek başına yaşıyorum. Almanya'nın Flensburg şehrinde, Danimarka sınırında küçük bir sahil kasabası, şehrin üniversitesinde yüksek lisans yapıyorum. Şehrin küçük bir şehir olması ve benim büyük şehirlerde yaşamaya alışkın oluşum ,Almanlar hakkında milyonlarca önyargı sahibi olmam ve başlarda ailemin yüksek lisans yapmak istemem de benim kadar heyecanlı-istekli olmaması gibi sorunlar nedeniyle adapte olmakta zorlansam da zamanla alıştım zaten yapı olarakta olumsuz bir insan olmadığım yeni ortamlara adapte olmakta pek zorluk çekmediğim için pekte zor oldu diyemem ama umduğumdan zor olduğu kesin...Neyse kendim hakkında bu bilgilendirmeden sonra asıl varmak istediğim konu ailem tarafından tatil için Türkiye'ye geldiğim günden beri, gün itibariyle 1 hafta oluyor, çok değiştiğim konusunda gelen yorumlar , bu değişimin onlar tarafından kabul edilememesi-yani onlar iddia ediyor açıkçası, ve evde yaşanmaya başlayan krizler sorunlar ...
İlk ve en çok dile getirilen eleştiri benim "bireysel" olup "aile" kavramından uzaklaşmam imiş. Peki bu nasıl dile geldi? Ben Türkiye'ye gelir gelmez Marmaris'e annemlerin yanına tatile gittim, teyzem ve yeğenlerim de oradaydı, tek başına denize gitmek sahilde başka bir kenarda oturup kitap okumak istemek gibi konular bu yorumları başlatan küçük olaylardı derken birgün konuşurken dönüşte Aşti'ye ulaştığımızda arabaya nasıl sığacağız-tek araba var ve babamla birlikte 7kişiyiz- derken ben oradan metro ile geçebileceğimi valizi de onlara verebileceğimi söyledim,bence bu normal bir durum metro ile direk evime geçebilrim ve cidden bu benim için sorun değil, allaaah söylemez olaydım!! o nasıl da ağzımdan çıkıverdi? ben nasıl da "aile" duygusundan uzaklaşıvermiştim de tek başıma metro ile eve dönmeyi düşünebilmiştim. Tabi olayın diğer boyutları da var uzun süre tek başına başka bir ülkede küçük bir bütçeyle yaşamaya alışınca insan "ekonomik  insan" oluyor ki zaten normalde de hayatımın hiç bir zamanında savurgan olmadım ama çevremde umarsıca alkol tüketimi için harcanan para, artık sağlık boyutunu geçtim, beni iyice sinir eder boyuta ulaştı bunu dile getirmemek için kendimi zor tutsam da orada ki işletmelerin sürekli aptal turist muhamelesi ile her gece hesabı bindirmesi - ki mekanlar da apaçi danslar yapan cidden apaçi danslar işte turistleri eğlendirmek için kadın kostumü giymiş salak taklitler yapan...daha fazla hatırlamak istemiyorum herneyse oturulacak gibi değil, şöyle verdiğin parayı hakedecek bir hizmette yok...tabi bu durumda benim "herşeyi bilmiş" "hiç birşeyi beğenmeyen" "sorunlu" insan modeli olarak algılanmama sebep oldu. Hiç birşeyden mutlu olmuyordum sonunda eğlenebileceğimi düşündüğüm bir deniz aktivetesini katıldım- banana adında- işte sürat teknesi muzu çekiyor biz onun üstündeyiz falan aniden durunca da denize düşüyorsun- şakaaaa!- bende düştüm nasıl bir düşmeyse gözümü önümde oturan komşunn oğluna çarptm gözüm hala şiş ve mor.
sorunlar bitmiyor yarın aile hekimine gideceğim ama bu kararı tek başına vermek bile bir sorun.
Umarım ilerleyen günlerde sorun yaşamam ve gözümün şişi bir an önce iner.




2 Temmuz 2012 Pazartesi

kemal sunal

Nedense hala inanmak istemiyorum öldüğüne, düşündükçe hala gözlerim doluyor, bilmiyorum anlamsız belki burda bunu yazmak ama hüzünlü hissediyorum böyle tarif edilemez bir his sanki o gülen yüzünün altında hep bir hüzün saklar gibiydin daha çok anlamaya çalıştıkça daha çok kendimi buldum sanki sende...keşke bu kadar erken veda etmeseydin. 3 Temmuz 2000. Kemal Sunal seni unutmadım (k) biliyorum benim gibi hisseden yüzler binler...var

para

Paradan nefret ediyorum para yüzünden çirkinleşen insanlardan nefret ediyorum küçük hesaplar yapmaktan nefret ediyorum para yüzünden çirkinleşen kendimden nefret ediyorum büyük bir hayal kırıklığı yaşadığım anlardan biri

16 Haziran 2012 Cumartesi

Yalnız ve Güzel Ülkemde ki Faşizm Algısı

Çıkış noktasının ne olduğunu anlayamadığım bir şekilde bizim insanımız da genellikle kanı kaynayan dünyayı kurtarma, sistemi değiştirme gibi hayaller peşinde olan gençlerimiz de yıllardır süregelen ve kendi gibi düşünmeyenleri -hangi fikir olursa olsun- faşist adı altında isimlendirme hakimdir. ( en azından benim çevrem de böyle ).Önceki senelerde daha çok sol fraksiyonları destekleyen gençlerin ağızlarına kelepenk olan bu damgalama değişen siyasi konjonkturle birlikte günümüzde ön libero arkadaşların da pek sık kullanmaya başladığı bir enstürman haline geldi. Öyleyse öyle denir buna sözüm yok. ( Bakınız ne de güzel ifade etmiş Can Yücel tey zamanında..) sadece anlayamadığım nokta ırkçı söylemlere karşı bu denli duyarlı olan bu arkadaşlarda - nasıl bir duyarlılıksa nefes aldığı her saniye bunu ifade etme çabasında- yoksa bizde-diğerleri yani onlar gibi olmayanlar- yolda gördüğü ilk zenciyi taşlayacak kadar gözü dönmüş kan emiciler değiliz de- sadece "onlar" gibi her saniye bunu ifade etme eğilimi içinde olmadığımız için "faşist" diye adlandırılabiliyoruz işte.

Sanki yaşanılan bir suçluluk psikolojisini bastırmak istercesine kendini dünyanın barış elçisi gibi gösterme hissiyatından doğan bu damgalamalar aslında bilinç altında  ırkçılık, nefret, şiddet gibi duygulara yaşadığı toplumun sahibi olduğu ortalamanın üstünde olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Yoksa neden bu kadar kendini parçalar ki insan...

Türkiye'de ki siyasi konjenktur de şuan ırkçı partiler hangileri diye düşündüğüm de- ya da var mıdır? Ilk olarak tanımlamak gerekirse bir ırk üzerinden siyaset yapan , ve sadece kendini o tanımladığı kimliğe sahip kişilere yönelik politakalar geliştirerek, toplumun geneline değil, vareden parti denebilir. Bu tanımlamanın ardından açıkçası aklıma ilk gelen parti Barış ve Demokrası Partisi(BDP) parti programında kendilerini ideolojik olarak "kürt milliyetçiliği olarak ifade eden bu parti politikalarıyla, gerçekleştirmek istediği projeleriyle kendini sadece ve sadece Kürt kimliğine sahip olan kişilere adamıştır. Komik olan ise ve bu yazının başlığından hareketle "Yalnız ve Güzel Ülkemde ki Faşizm Algısı" bu parti sempatizanlarının yada destekleyiclerinin ne denli kendileriyle çelişirlercesine kendi gibi düşünmeyenleri "faşist" diye adlandırmasıdır.  

Şimdi diyebilirsiniz ee diğer partilerde de ( pek çoğunda, özellikle Milliyetçi Hareket Partisinde) sadece "Türk" kimliği vurgusu var o zaman onlar da öyleler. Bu noktada size cevabım sadece şuan varolan, değişiyor olsada, anayasaya bakmanız olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti anayasasında Türk'ün tanımı yapılırken herhangi bir ırksal vurgu yapılmamıştır, Madde 66. – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
burada etnik bir tanımalama yok, Orta Asya'dan gelen gözleri çekik kafasında küçük çıkıntı olan konuştuğu dil şöyledir gibi ırksal bir vurgu da bulmak mümkün değil, anayasada varolan tanımlama tamamen kültürel bir tanımlamadır,  ve bu siyasi partilerin programında yer alan bu Türk tanımlaması anayasada ki tanımı referans almaktadır. 

Komik aslında bu denli kendiyle çelişen ve aynı zamanda kendi kan emiciliğini sahip olmadığı hatta hiç bir zaman olmak istemediği bir kimlikle örterek ,"diğerlerini" kendi gibi kafatasçı olmadığı için "faşist" diye damgalamak...





10 Haziran 2012 Pazar

ilk.

Uzun zamandır bir blog hesabı açmayı düşünüyordum fakat tembellikten bir türlü başlamak kısmet olmamıştı. Derken bugün karar verdim, araştırmacı bir insanım ben gereksiz araştırmalar yaparım çok ama kimi zaman gerekli de olabilirler. Dedim yazarım burda paylaşmayı da severim bu araştırmaların sonucunu belki birilerinin işine yarar.