28 Aralık 2019 Cumartesi

Noel , filmler, vs

Noel dönemi tatili sebebiyle bir kaç gün evdeydim, geçmişte hep bir yerlere gitme planlarım olurdu, bir gün bile tatil olsa bunu değerlendirmek farklı yerler görmek isterdim , ama artık eskisi gibi çok hevesli değilim zaten Avrupa'da görmediğim yer kalmadı denebilir ve eskisi kadar çok para kazanmıyorum , Hollanda pahalılığı da cabası :D 
Neyse belki de 30 ve sonrası böyledir hayat, kendimle vakit geçirmekten daha çok zevk alıyorum sanki hala gezmeyi seviyorum ama koşuşturma olmadan...

Bu bir kaç günde biriktirdiğim filmleri de izledim burada biraz onlardan bahsedeceğim, hani şu 3 saatlik falan ödüllü sıkıcı olduğunu düşünüp izlemediğimiz ama izlememiz gerektiğini düşündüğümüz tarzda olanlar, işte onlardan baya izledim , burada beni etkileyen farklı bulduğum 3 tanesini paylaşacağım..

1. Werk Ohne Autor  ( Never Look Away )


İzlediğim filmler arasında beni en çok etkileyen film buydu diyebilirim, film bölünmüş Almanya'yı , Doğu ve Batı'da yaşananları bu farklılığın sanat üzerinde etkisini muhteşem bir şekilde anlatıyor. Aslında sadece sanat değil sosyolojik olarak toplum üzerinde etkisi holistik açından ise insan doğasının çeşitliliğini ve değişkenliğini görebiliyoruz. Her zaman Nazilerin dünyanın en kötü insanları olduğuna inandım , genelde Holywood yapımı filmlerde Nazi partisinin eylemleri sadece Yahudi soykırımı bazlı görüyoruz, bu filmde farklı olarak Naziler'in aslında aryan ırk oluşturmak için hasta ve psikolojik sorunlar yaşayan Almanlar'ı da katledişi etkileyici bir şekilde anlatılıyor. Alman sanatçı Kurt Barnert'in Doğu'dan Batı'ya kaçışı anlatılırken, Batı Almanya'sının da aslında yine pek çok Holywood filminde gördüğümüz gibi berbat bir yer olmadığını da görüyoruz. Cemal Meriç'in Bu Ülke isimli kitabında izmler ile alakalı yazdıklarıyla bitirmek istiyorum ,bence bu filmde anlatılmak isteneni çok iyi tanımlıyor,
" İzm'ler idrakımıza giydirilen deli gömlekleri,itibarları menşe'lerinden geliyor..."


2. Testrol és Lélekrol ( On body and Soul )  


Macaristan'da yaşarken bir iki Macar filmi izlemiştim ama bu film izlediğim Macar filmler arasında en iyisi diyebilirim. Sosyal hayata entegre olamayan iki kişi arasında sıradışı bir şekilde başlayan aşkı anlatırken bir çok farklı konuda da farkındalığımızın artmasını da sağlıyor. Filmde çok kan var ve bu beni çok etkiledi fakat film hakkında yorumları okurken beni daha çok etkileyen durum pek çok kişinin Maria'nın bileklerini kestiği sahneden nasıl etkilendiklerini söylemeseydi ( yazarken fena oluyorum ) film bir mezbahada geçiyor, hayvanların kesiliş sahneleri tüm çıplaklığıyla gösteriliyor ve bizi etkileyen Maria'nın kendini kesmesi ise bizim insanlık olarak ciddi sorunlarımız var diyebilirim. Neyse, sizce başkasıyla aynı rüyayı görmek mümkün mü ? Başarılı bir film sonunda Maria'nın aşkı yaşamasına sevindim :)




3. Grans ( Border )

İsveç yapımı çok ilginç bir film, bu hikaye nasıl ortaya çıktı bu nasıl bir yaratıcılık aklım almıyor. Filmi sınıflandıramıyorum, aşk filmi desem diyemem ama aşk var fakat anlatılmak istenen aşk değil aslında daha çok kötülüğün öğrenilen birşey olması olabilir ve insan doğasının bencilliği , günümüzde " estetik" " güzellik" algısı , pedofilinin miğde bulandırıcılığı, hayvan haklarına da değinilmiş. Kendini kromozom hatası olarak hayatı boyunca çirkin bulan koklama yetisi aşırı gelişmiş insanüstü özellikleri olan ana karakterin Trol olduğunu keşfetmesi ve yaşadığı aşk sonra aşkını öldürmesi ve aralarında yaşananlar çarpıcı bir şekilde anlatılmış. Trollerin cinsiyetsizliği de günümüzde ki cinsiyetçiliğe bir gönderme niteliği, mitoloji de öyleler mi, emin değilim.





4 Kasım 2019 Pazartesi

Biyolojik İstila

     Kimleri neandertal neslin sonunu biz sapienslerin getirdiği inancında , ben daha çok karıştığımızı düşünüp hala kısmen neandertal gen taşıdığımız inancında olsam da, sonuçta ortada saf 100% neandertal genine sahip canlı yok. Geldik, karıştık ya da karışmadık ama onlar yokoldu bir şekilde. Bunun farklı nedenleri var şimdi bu konuya burada girmeyeceğim ama dünyaya egemen olan tür olarak sahip olduğumuz gücü son damlasına kadar dünyayı mahvetmek adına kullandığımızdan şüphem yok.
        Küresel ısınma sebebiyle deniz sularının ısınması ya da soğuması, Süveyş kanalının açılması,gemi balast suları(1) ve bazı benim de bilmediğim durumlar sebebiyle Akdeniz işgal altında. Anavatanı Kızıldeniz ve Hint Okyanusu olan aslan balığı (2) özellikle Süveyş Kanalı'nın genişletildiği 2015 yılı sonrası (3) Akdeniz'e hızla göç etmeye başladı. Zehir saçan ve çevresinde olan tüm yerli balık türlerini tüketmeye başlayan aslan balığı, Akdeniz'de biyolojik çeşitliliğe karşı büyük bir tehdit oluşturuyor. Prof. Dr. Bayram Öztürk Hoca'nın yaptığı çeşitlilik çalışmalarında ifade ettiği şekilde bu türle mücadele edebilecek tek yerli tür Orfoz (4)  ve maalesef başta bilinçsiz avlanma sebebiyle nesli tükenme tehlikesi altında. Denizlerimizde köpek balığı olmadığı için üreme hızı da çok yüksek olan Aslan balığı Akdeniz'i işgal ediyor.
      Aslan balığı dışında başka bir işgalci tür ise Balon balığı, aslan balığına benzer şekilde Kızıldeniz' den Akdeniz'e göç eden ve hızlı bir şekilde çoğalan balon balığı yerli türler için çok büyük bir tehdit ve zehir saçıyor.

      Yapılan araştırmalar (5) yukarıda bahsettiğim türler dışında 60'a yakın farklı işgalci türün Akdeniz için büyük bir tehdit oluşturduğunu gösteriyor. Bu aşamada elbette Süveyş kanalı kapatamayacağımıza ve küresel ısınma mitigasyonunda geçmişe yönelik adım atamayacağımıza göre bireyler olarak farkındalığımızı artırıp hedonist tutkularımıza bir nebze ket vurarak bilinçli avlanma, av yasakları konusunda sorumlu bireyler olarak hareket edebiliriz, orfoz yemeyin ölmezsiniz (6)






1. Balast suyu; gemilerin dengelerini sağlamak için sadece bu amaçla ayrılmış tanklarına aldıkları temiz deniz suyudur ve taşıma kapasitesinin ortalama olarak yaklaşık yüzde 3035’ini oluşturur. 
6. Kaynakhttp://www.wwf.org.tr/?5940