29 Aralık 2014 Pazartesi

Çepeçevre, yeni yazı

Çepeçevre,  benimde yazarı olduğum Türkiye'nin ilk çevre gazetesi;

yeni yazım yayınlandı ;

Artan dünya nüfusuna paralel olarak gıdaya olan talep her geçen gün büyüyor. Fakat bu durum özünde artan nüfusu doyuramayacak miktarda gıda olduğu anlamına gelmiyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2013 yılı gıda ve tarım istatistiklerine göre günlük kişi başına 2800 kalorilik gıda üretimi yapılıyor. Kısaca dünyada herkese yetecek kadar gıda var fakat özellikle bölgesel farklılıklardan kaynaklı olarak, genel anlamda küresel ısınmanın tetiklediği iklim değişikliği ve etkileri fakir bölgelerde gıda güvenliğini büyük ölçüde olumsuz etkiliyor.http://cepecevre.com/gida-guvenligi-ve-uluslararasi-iklim-gorusmeleri/

28 Aralık 2014 Pazar

Bir Porsiyon Cırcır Böceği Alabilir miyim ?

National Geographic ( Türkiye ) Aralık 2014 sayısında “yenilebilir böcekler” başlığı altında artan et tüketimi talebine alternatif olarak “böcek çiftlikleri” kurulabileceğini yazmış. Et üretiminin sebep olduğu sera gazı salınımı düşünüldüğüne bu “ böcek çiftliği” fikri pek çoğumuz için özellikle kültürel alışkanlıklarımız sebebiyle kulağa miğde bulandırıcı gelsede önyargılarımızı bir kenara bırakabilirsek uygulanamaz değil aslında. Et tüketiminin iklim değişikliğini artırdığı aşikar, son olarak Henrich Böll Vakfının 2014 Ocak ayında yayınladığı et atlasına göre[1] bir kg et üretimi 15 bin 500 litre su harcandığı ifade ediliyor, atlas et üretiminde harcanan su miktarının tarımsal üretime göre kat be kat fazla olduğunu gösteriyor.  Ayrıca atlas, bugün tarımsal üretim amaçlı olarak kullanabilecek alanların %70’inin hayvancılık amaçlı kullanıldığını ve bugün hayvancılığın dünyada seragazı salınımının üçte birinden sorumlu olduğu ifade ediyor. Et üretimi sırasında harcanan  kaynak miktarının fazlalığı ve çevreye verdiği olumsuz zararlar düşünüldüğünde protein ve yağ bakımından zengin besin değeri yüksek  böceklerin insanların tüketimine yönelik olarak çiftliklerde üretilmesi hem gıda güvenliği sorununun çözümüne yönelik olarak atılımış önemli bir adım olabilirken, artan sera gazı salınımının da büyük oranda düşmesini sağlayabilir. Ayrıca National Geographic günümüzde dünya nüfusunun dörtte birinden çoğunun böcek yediğini ve şuan bilinen 2000 kadar yenilebilir böcek türünün olduğuda yazmış.
      Eğer iğrenme faktörü aşılabilirse, üretim maliyeti düşük, arazi kullanımı büyükbaş hayvan üretimine kıyasla hayli düşük, çevreye verdiği zarar özellikle sera gazı bakımından, hayvancılığa göre çok düşük ve besin değeri protein, yağ bakımından zengin olan böceklerin , böcek çiftlikleri yoluyla insanların tüketimine sunulması mantığa yatmıyor değil.




[1] Henrich Böll Foundation, Meat Atlas - Facts and figures about the animals we eat, Berlin, 2014

15 Aralık 2014 Pazartesi

Çepeçevre, Türkiye'nin ilk çevre gazetesi

Türkiye'nin ilk çevre gazetesi "Çepeçevre" okumanızı tavsiye ederim. Gazetede çevre adına neredeyse herşeyi bulmak mümkün.
Bende bu gazetede yazmaya başladım; ilk yazımı okumak isterseniz aşağıda ki linke tıklayabilirsiniz :)

http://cepecevre.com/iklim-degisikliginin-gida-guvenligine-etkileri-ve-pratik-bilgiler/

13 Aralık 2014 Cumartesi

metamorphose

I guess I need a metamorphose. I know our metamorphose as a human-being is more difficult than caterpillars since we remember, we remember the past, we pain and we regret. A solider, when he is in the military as a killer and after he becomes again normal human in the society, this is a metamorphose and it is more difficult than being butterfly, this transformation is not just physically unlike caterpillar it is a behaviorally change. However, at the same time we do use our brain, this is our power, yes we cannot create wings when we would like to fly but we can build an airplane. We can reshape our lifestyle, we do dream our position in the future and try to reach it and on our way we transform ourselves. We adopt ourselves to the new nature according to the conditions. Those conditions give me a pain right now, as Franz Kafka tells in his story, when a man wakes up as a kind of insect, does he want to escape to those conditions ? and he reshapes himself ? but before to die he remembers once upon a time he was a human when he hears the violin..
Now I have a pain, I would like to complete this transformation, I hope I won't be an insect but I could build up an airplane.


6 Aralık 2014 Cumartesi

La Grande Bellezza , Muhteşem Güzellik, The Great Beauty

ilk izlediğimde anlamadım bu filmi, tamam filmi İtalyanca izledim ve İtalyanca seviyemin B1-orta seviye olduğu düşünülürse çokta şaşırtıcı değil :)
Herneyse sonra düşünmeye başladım, normalde izlediğim filmleri sonrasında pek düşünmem ama işte bu bence bir filmi başarılı yapan sonrasında düşündürüyor izleyici yada en azından beni.
Tamam birbirinden "kopuk" hikayeler var ve alakalandırmak kolay olmayabilir en azından hollywood filmi izleyicisi için zor olsa gerek. Aslında bunu küçümsemek için söylemedim bende Hollywood filmi izlerim yorgunken, moralim bozuksa yada bazı gerçekliklerden kaçmak istiyorsam falan.

Herneyse  en güzeli ;

A questa domanda, da ragazzi, i miei amici davano sempre la stessa risposta: "La fessa". Io, invece, rispondevo: "L'odore delle case dei vecchi". La domanda era: "Che cosa ti piace di più veramente nella vita?" Ero destinato alla sensibilità. Ero destinato a diventare uno scrittore. Ero destinato a diventare Jep Gambardella.

A luce intermittente, l'amore si è seduto nell'angolo. Schivo e distratto esso è stato. Per questa ragione non abbiamo più tollerato la vita.

http://it.wikiquote.org/wiki/La_grande_bellezza

zaman kaybetmeye gerek yok artık, ertlemek ve daha fazla tolerans sadece daha fazla zaman kaybı.


4 Aralık 2014 Perşembe

bedelli ölüm

ülke çapında hızla zenginletik ve hızla görgüsüzleştik.

tüketme arzusu artık öyle bir boyut almış durumda ki,duygularımız ve tepkilerimiz de anlık, onları da hemen tüketiyoruz ve tükettikçe daha da bencilleşiyoruz. Araştırma yapmadım bilmiyorum ama acaba sonradan görgüzleşen her gelişmekte olan ülkenin geçiş sürecinde yaşadığı bir durum mudur yoksa bizim kültürümüze mi özgü ?

sanırım inandığım değerler değişiyor kendimi hep liberal olarak tanımlardım artık "şartlara bağlı" deme gereği duyma başladım. Eğitimin özelleştirilmesi, dinin kamu alanında liberalleşmesi, hatta evlilik kurumunun bile devlet tekelinden çıkmasından bahsederken bugün diyorum ki yok yahu bizim gibi sonradan görgüsüzleşen ülkelerde bu tarzda ani liberalleşmeler sadece sosyal bir çöküntü getiriyor.

ben cam bir fanusta yaşıyorum, tükenmek üzere olan o orta sınıftanım aslında, hiper zengin falan değil yani :) başkentte yaşıyorum , yani başkentin merkezinde, çevreye gitmiyorum, görmüyorum, bilmiyorum.

Fakirler ölüyor, görmüyoruz,  o fanusta, çok fazla derdimiz var çünkü yeni çıkan Iphone için babamızı ikna etmemiz lazım , arabamızı değiştirmemiz lazım, kırmızı tişörtümüze uygun yeni ayakkabı falan da lazım yüzlerce dert, göremeyiz, dışarı çıktığımızda gördüklerimiz büyük punto İNDİRİM, KOŞ, TÜKET, sokağa adım attığımızda aktivitelerimiz AVM gezmek.

"...İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nde geçen yıl önlem alınmadan zorla kanalizasyon temizlettirildiği için enfeksiyon kapan taşeron sağlık işçilerinden Zafer Açıkgözoğlu dün yaşamını yitirdi..."


Şu yukarda da ki haberi tesadüfen sosyal medyada paylaşan bir arkadaşın sayfasında görür bir gülmeyen yüz " : ( " koyar sonra o çözmemiz gereken yukarda sıraladığımız dertlerimizden birine yöneliriz.

Bedelli çıkmış hadi sevinelim ya da neden bizim doğduğumuz yıla denk gelmemiş diye üzülelim dertlenelim ( IPHONE modelini değiştirememek tarzı bir dertlenmek işte ) daha da kendimizi düşünelim o fanusta gözlerimiz kör nasılsa o fanusun dışında ki hayatları göremeyiz.

GİT İÇİNDEN SECİN  BARİ YA BAS GİT




30 Kasım 2014 Pazar

Fiş kalmamış

"aaa hiç fişimiz kalmadı ama..."

yolsuzluğun kimliğimizin bölünmez bir parçası olarak iyice kültürleştiği şu günlere paralel olarak bende "olaylara tepki verme", "şaşırma"  gibi hissiyatlarımı yitirme aşamasındayım.

2 gün önce iş görüşmesi için İstanbul'a gittim, görüşmeden sonra Ankara'ya dönmeden biraz İstanbul'u gezmek istediğimden biletimi akşam 19:30'a ayırtmıştım, fırsattan istifade görüşme sonrası, Kapalıçarşı' ya gittim. Gezinirken bir kaç anahtarlık, bileklik kolye falan tarzı küçük hatıralar almak istedim, çarşı içinde ki küçük incik boncukçuların birinden yaklaşık 6 TL değerinde bir kaç anahtarlık aldım, bu arada fiyatı sordum, herhangi bir pazarlık yapmadan tamam dedim ve ödedikten sonra fiş talebinde bulundum. Buraya kadar herşey normal mi bilemiyorum, her seferinde esnaftan benim "fiş" talebinde bulunmam yeterince sinir bozucu fakat sonrasında esnaflar bana sinir olsa da bir şekilde fiş verirler. Bu son olayda meğerse bana sunulan 6 TL'lik fiyat " fişsiz" fiyatmış ( ! ) herhangi bir "fişsiz" talebinde bulunmama rağmen, bana öyle bir " güzellik" yapılmış (! ), her neyse böyle bir açıklamadan sonra kibar bir şekilde "fiş" isteğimi yineledikten sonra gelen yanıt hayli ilginçti;

" aaa hiç fişimiz kalmadı ama ? "

herkesin kısa yoldan zengin olmaya çalıştığı, yolsuzluğun kültür haline geldiği, emeksiz kazancın "uyanıklık" olarak algılandığı, torpil, nepotizm gibi olguların "referans" adı altında normalleştiği , 2014 yılı Türkiyesinde artık hiç birşeye şaşıramıyorum. 
Şaşıramıyorum ama insanları değil insanları bu hale getiren sistemi suçluyorum, hiç bir zaman toplumlar arasında ki davranışsal farklılıkları ( kurallara uyma, çalma, çırpma ) kültürlere farklı etnisitilere göre  değerlendirmedim, yüzyıllar öncesinde Aristo'nun da dediği gibi insanların davranış ve tutumlarını şekillendiren anayasalar / yasalardır. İçinde bulunduğumuz toplum da varolan yasalar ve en önemlisi varolan yasaların " caydırcılığı ve uygulanabilirliği" şuan ki durumun nedenidir. Toplumun liderini rol- model alması da ayrı bir konu tabi..


21 Kasım 2014 Cuma

odamda dondurma depolayabilirim oleeey




evet yanlış görmediniz odam da derin dondurucu var yoksaaa sizin odanızda yok mu?  hemen odanız da ki tekli koltuğu atıp yerine derin dondurucu koyabilirsiniz ve böylelikle içine depoladığınız dondurmalar ile yaza hazır olursunuz hohoho! Oda da koltuk ne işe yarar ki hem derin dondurucu gece uykuzun ortasında çalışırken çıkardığı sesle yanlız hissetmenizi de engeller. Ailem bana böyle bir süpriz yapmış çok mantıklı buldum yaz mevsimini dört gözle bekliyorum!

5 Nisan 2014 Cumartesi

Dışlayıcı Laiklikten Dışlayıcı Sünniliğe

Yazmam gereken bir makale için kaynak araştırması yaparken Dr. Ahmet Kuru'nun Pasif ve Dışlayıcı Laiklik kitabına rastaldım, kitapta ki analizler ve karşılaştırmalı çalışmaları çok başarılı buldum. Bu kitaptan edindiğim bilgiler ışığında Türkiye de 1980'lerden günümüze yükselen siyasi islamı ve AKParti'yi çözümlemeye çalıştım.

Ahmet Kuru kitabında Türkiye de ki laiklik modeli için" dışlayıcı laiklik" tabirini kullanmış, bu tabir hoşuma gitti, kendisinin referans noktaları "dini okullar","dini sembollerin kamu alanında kullanımı" ,"resmi devlet rejimleri","dini ifade özgürlükleri"...

Türkiye'de dinin siyaset aracı olarak kullanılmasının ve başarılı olmasının en önemli nedeni uygulanagelen dışlayıcı laikliktir. Uzun yıllar Türkiye'de rejime karşı tehdit olarak algılanan "din", keskin laik uygulamalar ile kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır. Bu durum muhafazakar Anadolu insanın yeni rejime eklemlenmesine engel olmuştur. 1980 darbesinden sonra birleştirici unsur olarak kullanılan din ile siyasi islam yükselişe geçerken, pek çok imam hatip, dini gazete-dergi-tv kanalları, muhafazakar siyasi oluşumlar ve dini aydınların sayısı neredeyse üç katına çıkmıştır.  Sürekli ezildiği, yoksayıldığı duygusuna sahip olan muhafazakar kesim, gelişen süreçte değişen dengeler ile bugünkü iktidar sahiplerinin oy kitlesini oluşturmaktadır. AK Parti Türkiye de ki durumu çok iyi analiz etmiş , ve bu ezilmişlik yoksayılmışık üzerine insanların manevi duygularını çok iyi sömürmeyi başarmıştır. AKparti'yi destekleyen pek çok kişinin söylemi " ezanımızı dinletmediler, başörtümüzü giydirtmediler, dinimizi yaşatmadılar" a dayanmaktadır. Bu söylemler üzerine başarılı manevi sömürü siyaseti yapan AKparti popülerist politikalarıyla milyonlara ulaşmayı başarmıştır.

Şuan Türkiye de keskin dışlayıcı laiklikten, sünni merkezli dışlayıcı siyasete geçiş söz konusudur. İktidar sahipleri televizyon kanallarında öldürülen "sünni" bebekler için gözyaşları dökmekte bu durumu ciddi bir propaganda aracı olarak kullanarak dini kimlik vurgusu ile halkın algısını şekillendirmektedir.

Dinin kamusal alanda liberalleşmesi ancak iktidarın farkı kimlikleri kabulü ile mümkündür, ne yazık ki uygulanagelen siyasette bu durum imkansızlaşmaktadır. Her geçen gün toplumda kutuplaşma derinleşmekte insanlar daha da radikal noktalara kaymaktadır. insanlar takım tutar gibi parti tutmaya başlamıştır. Bir yanda laiklik elden gidiyor paranoyasina sahip milyonlar diğer yanda farkliliklari yoksayan sünni merkezli politikalar sadece nefret ve şiddeti beslemektedir. Bir an önce kucaklayıcı ve birleştirici bir yol bulunmassa toplum da ki kutuplaşma daha da derinleşecek ve geri dönüşü olmayan ağır sonuçlar getirecektir.https://plus.google.com/+EzgiKazak06/posts

31 Mart 2014 Pazartesi

nefret tohumcukları

30 Mart 2014 Seçimleri üzerine bir kaç satır, duygularımı düşüncelerimi paylaşmak istedim; AK Parti adına başarı diyebilir miyiz Ankara'da 0.002 farkla( bilemiyorum gerçek rakamlar bu mudur hiç bir kaynağa inancım kalmadı) Melih Gökçek'in kazanması yada İstanbul'da aynı şekilde Kadir Topbaş'ın zaferi  ? 
Bu tabloda tek görebildiğim tek okuduğum toplumda artık güven duygusunun da yok olduğu...Yeterince kutuplaşmıştık zaten şimdi buna güvensizlikte eklendi, üzerimize pompalnan nefretin dozu artıyor her geçen gün...
her sınavdan, seçimden, mahkeme kararından, hatta meclis oylamasından sonra bile hep konuştuğumuz usulsüzlük şahibe yolsuzluk
insanlar neye inanacağıni kime güveneceğini bilemez hale geldi her köşeden yolsuzluk şahibe usulsüzlük fışkırıyor bir yanda tuttuğu takım şampiyon olmuşcasina sevinç naraları atanlar diğer tarafta adaletin olmadığını söyleyen ve kendi adaletinin peşine düşüp sabahlara kadar oylarinin çalinmamasi için sokaklarda okullarda nöbet tutanlar...” oyunu korumak” tabiri de Türk litaretürünü girmiş durumda...
Şimdi hepimiz daha da düşman olduk birbirimize,yerel seçimdi değil mi? 9 kişi öldü yahu? Artik herkes daha da tahammülsüz daha da nefret ediyor diğerinden, ve daha fazla onlar ve bizler...


Nasil bir rant kavgasi bu cemaati de partiside batsin ülkeyi ne hale getirdiniz kutlayin yaziklar olsun!



14 Mart 2014 Cuma

menemen

Portakal sıktım bugün kahvaltıdan sonra halsiz yorgun hissediyorum bugünlerde melankolik bir hal bir de Placebo'nun Meds albümünü yüzlerce kez dinledim sanırım bazen bunu yapıyorum kendime, almanca tandem parterim, terapist, sabahları uyandığında kendini büyük beyaz bir balonun içinde hayal et dedi gözlerini kapat kimsenin o alana giremeyeceğini düşün dedi, herkesten herşeyden çok çabuk etkienebiliyorsun dedi kendi alanında 2dk bu egsersizi yap dedi gözlerin kapalı. İlk buluşmamızın 5.dk.da bunu söyledi önceden tanışmışlığımız yok. 

her portakal sıktığımda babam geliyor aklıma pazar sabahları menemenli kahvaltılarımız uyandığımda burnuma gelen domates kokusu , sonrasında mutfak rafına serili gazeteler ve portakal sıkma merasimlerimiz, özledim o günleri.





28 Şubat 2014 Cuma

Kırmızı Pirinç- Riz Rouge

2 gün önce markete  bulgur almaya gittiğimde pirinçlerin olduğu bölümde tesadüfen kırmızı pirinçler gördüm tam kırmızı denmez aslında kırmızı siyah arası..merak ettim 1 paket aldım, paketin üzerinde yazılı olan talimatlara göre pişirdim, pişirme yöntemi beyaz pirinçten farklı değil ölçüler aynı sadece pilav pişirirken yaptğımız gibi pirinci öncesinde kavurmaya gerek yok , damak tadınıza da bağlı ben kavurmadım pakette ne yazıyorsa onu yaptım...buzluğumda dondurulmuş sebzeler vardı havuç bezelye karnabahar karışımı, haşladığım kırmızı pirince, çözdürüp suyunu süzdüğüm sebzeleri ekleyip baharatlandırdım.Tadı gerçekten enfes sanki pirinç ve makarna arası..

Sonrasında internette biraz araştırma yaptım bu pirinç sağlık açısından da baya faydalıymış besin değeri yüksek büyük oranda selenyum - demir içeriyor. Ayrıca tuvalete çıkma sorunu olanlar için de birebir :)

24 Şubat 2014 Pazartesi

gizemli kişilik

bazıları ile başlayan göndermeli cümleler ama cidden bazı insanlar gizemlidir. " gizemli kişilik" derim ben onlara ne kadar samimi olursan ol onların her zaman bir gizemleri vardır yada öyle bir havaları. Bilmiyorum neden ama öyledirler gerçekten mi gizemliler yoksa bu bir tarz mıdır çözemessin ben çözemem en azından. Kendini dışarıya yansıtma kaygısı ve aslında gerçekte olan hal ile arada sıkışmışlık bu kişiler için büyük bir sorunsaldır, her zaman o gizem sabittir ve öyle kalmalıdır ama bunu dengelemekte zordur eee bu da beraberinde problemleri getirir. Hayat kolay açık olmakta kolay neden bu yolu seçer bu insanlar, bu kaygılar neden, take it easy my babies diyorum ve siz sevgili okurlarıma Athena'dan Arsız Gönül şarkısını armağan ediyorum.Sevgili okurlar dedim çünküüü son yayınımı 4 kişi okumuş sizlerle büyüyorum aah dostlar.

18 Şubat 2014 Salı

doğada boşluğa yer yok

Seminer derslerinden birindeyim, konumuz ikinci dünya savaşı sonrası Avrupa'da ki diktatör rejimlerin demokratik evrim süreci, sistem  analizinden ziyade psikolojik açıdan konuya değiniyor Prof. genelde, insanların değişen mantaliteleri bu süreçte kullanılan araçlar...derken konumuz Almanya'ya geliyor elbette 2 dünya savaşından yeni çıkmış bölünmüş Almanya'nın endüstiriyel gelişimi ve sonrasın da " ırkçılığın" beyinlerden silinmesi, burda elbette Alman halkının öncesinde ırkçı olduğu gibi bir durum yok sadece yaşanan "malum durum" sonrası insanların bu konuyu konuşmaktan dahi nasıl çekindiği kendilerini nasıl suçlu hissetikleri ve "elitler"ce yapılan "dizayn" sonrası günümüzde "Alman" kimliğinin nasıl dominant olmaktan uzaklaşıtğı Prof" tabiriyle " the best Europeans" en iyi Avrupalılar olarak dile getiriliyor. Kendisi burda anladığım kadarıyla en iyi Avrupalılar derken Avrupalı kimliğini içselleştirmekten bahsediyor, yani Avrupa Birliği projesinin ana amacı olan ortak Avrupa kimliğinin en iyi şekilde etkisini gösterdiği milletin Almanyalılar olduğunu ifade etmek istiyor...
Açıkçası 1.5 senedir Almanya'da yaşıyorum ama yerel halka pek etkileşim içinde olduğumu söylemek çok doğru olmaz okuduğum yüksek lisans programı uluslararası bir program ve yaklaşık 100 kişiden oluşan sınıfımda yanlızca 3 Alman var onlarla da pek samimi değilim. Sınavlar, öğrenci partileri, yarı-zamanlı iş derken de zaten yerel halkla kaynaşmaya zaman yok kısıtlı zamanımı da sınıf arkadaşlarımla geçirmeyi tercih ediyorum. Fakat yine de yaklaşık 2 senedir Almanya'da yaşıyorum gözlemliyorum öğreniyorum...
2. dünya savaşı sonrası malum mezalim sonrası demokratik rejime geçen Almanya'da yasalarla da pek çok yasaklanmış zaten mesela Hitler'in Kavgam kitabının basılması çoğaltılması satılması tamamen yasak..Dün Nazi partisi üyesi olan kişinin bugün bunun hakkında konuşması yasak gibi..Elitlerce çizilen oluşturulan/ inşa edilen yeni mantalite/ yeni toplumda ki sindirilmişlik ve bunun takibinde doğan boşluk..her zaman derim doğada boşluğa yer yok..bütün bu hisler, insanların sahip olduğu o algı, düşünce yapısı, hepsinin bir anda bıçakla kesilirce ortadan kalıdırılması belki yeniden "nazist" damgası yeme fobisi-ve bu boşluk ne yazık ki gözlemlediğim yaşadığım kadarıyla zenofobiyle- yabancı düşmanlığı ile- doldurulmuş gibi ...Almanlar ırkçı şövanist şöyle böyle diyemem ama net bir yabancı düşmanlığı toplumun genelinde var demek doğru olur BENCE.

ekmeksiz

Dostlar karbonhidrati biraktim beyaz yok hayatimda Agustostan beri en azindan ekmek yemiyorum artik yaklasik 10kilo verdim baslarda zordu biraz malum Türk toplumu ekmeksiz doyamayacağım bilinç altima işlemiş ama hiçte öyle değilmiş şimdi şu resimde gördüğünüz tarzda kepekli undan yapilan çitir gevrek mi denir tahta mi denir ondan yiyorum öğünlük 1dilim. Dilim kalorisi ortalama 25-30 krem peynirle gideri var...tavsiye ederim tokluk hissi veriyor çeşitli markalarda bulabilirsiniz sanirim Türkiye migroslarda wasa markasini bulmak mümkünmüş fiyati ne kadar bilmiyorum Almanya da büyük boy paket 1euro civarinda..bazen çantama 2dilim atiyorum çok aç hissettim anlarda çikolata poğaçaya saldirmamak için birebir...afiyet olsuun :)